KLASİK’in 100. eseri Müstakimzâde’nin şaheseri Tuhfe-i Hattâtîn, 2066 hattat ve Osmanlı/Türk sanat tarihi hakkında emsalsiz malumat ile okurlarının karşısına çıkıyor. İslâm tarihinin ilk asırlarından, eserin kaleme alındığı on sekizinci yüzyıla kadar yaşamış bütün hattatların biyografilerini içerme iddiasını taşıyan ve otuz yıllık bir sürede tamamlanan Tuhfe-i Hattatîn sahasının eşsiz eserlerinden birisidir. On sekizinci yüzyılın ikinci yarısında dönemin ilim ve kültür merkezi İstanbul’da, Müstakimzâde’nin eliyle hayat bulan bu eser, hat sanatının özellikle Osmanlı topraklarındaki macerası için vazgeçilmez bir kaynaktır. Müstakimzâde, kendi dönemi için İstanbul başta olmak üzere önemli şehirlerinin nüfusunu elekten geçirmiş; İstanbul kütüphanelerinde mahfuz eserleri, hususi koleksiyonları, müzayedelerde gördüğü güzel hatlı metinleri, bizzat katıldığı icazet merasimlerini ve tabii ki tecrübelerini ve müşahedelerini kullanarak şahane bir eser vücuda getirmiştir. Bu özellikleriyle eser, sadece bir hattatlar biyografisi değil, dönemin ilim ve kültür hayatına dair ayrıntılar içeren, yanısıra geleneksel sanatların hemen tamamına dair önemli da malumatlar veren bir şaheserdir. Arap alfabesi ile basılan son eser olan Tuhfe-i Hattâtîn, yazıldıktan 226 basıldıktan 86 yıl sonra Mustafa Koç’un titiz çalışmasıyla Latin harfleriyle ilk defa karşınızda. Mustafa Koç eseri yayıma hazırlarken Tuhfe’nin kaynaklarına dair önemli bir “giriş” kaleme aldığı gibi metinde tercüme ya da açıklama gerektiren hususları notlandırmış, maddebaşlarının yazımında kullanılan kaynakları ve kitapta hayatları anlatılan hattatlarla ilgili mütekip dönemlerde ortaya çıkan kaynakları da birer not olarak eklemiştir.