İki temel bölümden oluşan kitabın ilk bölümünde yazar, kurgunun bir sanat olarak gerçekliğini sorguluyor. Ancak bu anlamda bir yargıya varmadan önce, sinemanın yedinci sanat olarak kabulünden günümüze, kurgunun tarihsel sürecine mercek tutuyor ve yargısını sinema tarihinden verdiği açıklayıcı örneklerle zenginleştiriyor. İkinci bölümde ise, Potemkin Zırhlısı'nı merkeze alarak, kurgunun temeli, işlevi, sınıflandırılması ve türleri hakkındaki düşüncelerini uygulama örnekleriyle sunuyor.
İlk sinema enstitüsünü kuran, kurgu-montaj sözcüğünü ilk kez kullanan Sovyet sineması kurgu tarzının önderi Kuleshov'a göre kurgu, filmin temelidir. Öğrencisi olan Eisenstein ise, en az Kuleshov ve Pudovkin kadar kurguya önem vermiştir. Ancak onlardan farklı olarak kurguya entellektüel değer katmıştır.
Seyircinin bir planın, bir hareketin üzerinde durduğunu ve bu plan ya da hareketin bir anda dünyanın alışıldık anlamını değiştirdiğinin altını çizmektedir. Eisenstein'ın yapısı seyirciye görünmez. Görüntüyle özdeşleşme çerçevesinde planlar kendisiyle yüzleşmenin bir yoludur. Kendimizle ilgili olanları görüntüdeki "öteki" ile bağlantısını, kendi yaşamımızı görüntüde bulma isteği ilgimizi çekmektedir. Plan ile izleyici arasındaki uzaklığı sabitleştirerek, o anda gerçek yaşamla uzak oldukları gibi, Eisenstein'ın planları bir kadraj oyunu oynar ve sessiz olmasına rağmen filme, bakış açısıyla, gerçek etkisi verir.
Oyuncunun rolünü oynaması, müzik ve seslerin armonisi, boyut ve renklerin uyumu, görüntü ve fikirlerin kaynaşması… Bütün bunlar görsel bir sanat olan sinemanın ortaya çıkmasında kullanılan temel araçlardır. Aralarında benzerlik aranmaz. Bu olayları bir araya getiren, filmin ortaya çıkmasında son noktayı koyan, kurgu olayıdır!